“TEMA-S-SIZ V’’
Grup Sergisi
26 Ocak – 28 Şubat 2016

Galeri İlayda 26 Ocak – 28 Şubat 2016 tarihleri arasında “TEMA-S-SIZ V” isimli grup sergisine ev sahipliği yapacak. Sergide Ardan Özmenoğlu, Atilla Galip Pınar, Aysel Alver, Caner Şengünalp, Damla Özdemir, Derya Özparlak, Gazi Sansoy, Kerim Yetkin, Nurdan Likos, ve Özcan Uzkur’un son dönem işleri izlenebilinir.
Ardan Özmenoğu, alışılmış kalıpların dışında özgün fikir ve tekniği ile öne çıkan sanatçılarımızdan biri olarak özgün baskı tekniğiyle buluşturduğu post-it notlar ile yarattığı eserleri , heykelleri ve enstalasyonlarıyla tanınmaktadır. Rögarın Altındakiler” adını verdiği üç boyut izlenimli, çok-katmanlı, izleyiciyi eserin karşısında tutsak bırakan eserler üretmiş olan sanatçı, alışılagelmiş, yürürken gözümüzün alıştığı obje ve nesneleri, sabit hallerinin dışına çıkarak yorumlarken, geleneksel formundan çıkararak geometriye sunduğu bu simgeler üstünden aynı zamanda kendisini ve bizi tanımlıyor. New York rögar kapakları çalışmalarının haricinde sergide cam heykeli de görülebilecek.
Atilla Galip Pınar, yapıtlarının merkezinde, her zaman olduğu gibi düşünceye ve sorgulamaya, resim dilini ıskalamadan yer veren insan ve doğa ilişkisini temel alan, duygusal anlamda loş olarak tanımlanabilecek fakat bütünüyle pesimist olmayan bir yaklaşımın görüldüğü eserleri, özellikle günümüz insanının maddeselliğe indirgenmiş genel bilinç düzeyine eleştiriler yöneltiyor. Sanatçıya göre, belki her dönemden daha karmaşık bir karanlığın içerisinde debelenen insanoğlu maddesellikle avunmakta, kısa ömrünü daha da anlamsızlaştırmaktadır. Kaosun, kısırdöngünün, kötülüğün alabildiğine hüküm sürdüğü günümüz dünyasında insanın yaşam dengesini sürdürebilmesi ise ancak öz-gerçekliğine doğru yönelmesiyle bir nebze mümkün olabilir. Fakat kişinin yapacağı bu yolculukta karşılaşacağı ‘şey’ muhtemelen beklediği saflıkta ve iyilikte olmayacaktır.
Aysel Alver, “Ahlaki çürüme ne zaman ve nasıl başlar? “ sorusuyla yola çıktığı son dönem işlerinde, kesintiye uğrayan modernleşme ve aydınlanma sürecini dengesi bozulmuş hümanizm anlayışı ve deforme olmuş ahlaki ve etik değerler üzerinden irdelemektedir. Metal konstrüksiyon üzerine kağıt hamuru ile biçimlendirilip, kolaj tekniği ile son şeklini verdiği heykellerinde gerçekleştirdiği psikanalitik bir yaklaşımla ahlaki ve etik değerlerin yitimini izleyiciye deneyimletmek istemektedir.
Caner Şengünalp, heykeli insan yaşamını süslemek için değil, değiştirmek ve bilgi aktarımını sağlamak için yapan sanatçı, uygulamalarını bu yönde tasarlar. Özellikle kentsel mekanlar için heykeli bir mekan kurucu öğe olarak üretir ve mekânsal bağlamın taşıdığı anlamı sorgulayarak, izleyicinin yapıtın aktif bir tamamlayıcısı olmasına, mekânsal belleğin yapıtın oluşum sürecine katılmasına dikkat eder. “Maket” ölçeğine indirgenmiş figürler, büyük bir tiyatro sahnesi gibi düşünülen, her gün daha da büyüyen ve dönüşen İstanbul’un birer aktörleri olarak bu dev sahnede yerlerini almaktadırlar. Göçün tetiklediği sosyo kültürel ve toplumsal değişimlerin sonuçları ve neden olduğu durumları bronz, taş, ahşapla biçimlenerek 3 boyutlu anlatıma dönüşmektedir.
Damla Özdemir, üç boyutlu dijital kolajlarıyla dikkat çekiyor. Kolajlarında kullandığı kadın imajlarının, kendi müdahalesiyle başkalaşma ve dönüşüm sürecini vurguluyor. Bu imajları bilinçaltının yönlendirmesiyle özgün biçimde kullanan sanatçı, her birini ahşap katmanlara yerleştirerek onlara üç boyutlu yeni vücutlar kazandırıyor. Marcus Graf sanatçıyı ve yeni eserlerini şöyle yorumluyor : ‘’Kişisel hikayeleri sosyo-politik meselelerle harmanlayan, düşünsel anlamda sofistike ve zarif parçalar üretirken biçim ve içerik dengesini korumayı başaran Damla Özdemir’in çalışmaları mükemmel bir çağdaş sanat örneği. Ayrıca, günümüzün karmaşıklığına tepki olarak seçtiği metot olan kolaj sanatındaki ustalığı da Özdemir’in işlerinin bir başka güçlü yanı. Bu sanatsal yöntemin çoğulcu ve eklektik karakterini, kopuk parçalardan oluşan ve sürece yönelmiş dünyamıza bir tepki olarak nasıl kullanacağını da çok iyi biliyor. Son yıllardaki çalışmalarında dikkati çeken şey, bazı parçaların yüzeyden yükselerek üç boyutlu bir etki yaratması ve böylece çalışmanın bütününü rölyef gibi bir karaktere bürümesi.’’
Derya Özparlak, sergide yer alan heykelleri hakkinda şu yorumlarda bulunuyor. ‘’Uçan balonlu figürleri ilk olarak 2010 yılında kendi hayatımda meydana gelen bir kırılma noktası sonucu, düşünce balonu fikri ile ortaya çıkardım. Daha sonra bu düşünce balonlarındaki figürler, kendilerini yerçekimine karşı balonlarla uçarak ifade ettiler. Metalin ağırlığı ve soğukluğuna karşı, renkli ve hafif balonlarla zıtlık oluştururken hem teknik hem de kavram olarak hafifliği yakaladım. İzleyiciye balonlarla illüzyon sunarken, heykelin ayağını yerden kesmiş oldum.’’
Gazi Sansoy, görsel dilleri ve kurguları oldukça farklı olan Minyatürler ve Yüzsüzler olmak üzere iki seriyi paralel olarak birkaç yıldır çalışmaktadır. Batı resminin önemli tablolarından yola çıkarak Gazi Sansoy’un resimlerine vasıl olan ve Doğu-Batı karışımı bir sirki andıran tüm bu insan figürleri karmaşası ile Sansoy’un anlatmak istediği; temelinde II. Viyana kuşatmasına kadar uzanan bir ezikliği veya Tanzimat’la başlayan bir batılılaşma modernleşme ve bunun Cumhuriyet ile ve devrimlerle en üst seviyeye yükselip şu son 10 yılda tekrar yüzümüzü iyice doğuya ama “çıkarlarımızı” batıya ve daha da çok Amerika’ya çevirdiğimiz son derece iki yüzlü bir yönetimle kurgulanmaya çalışılan toplumumuzdaki çarpıklık ve zıtlıkların en üst seviyeye ulaşmış olması durumudur. Sansoy “Minyatür” serisi resimlerinde kürk için öldürülen hayvanlar, boğa güreşleri, Filistin halkına özgürlük veya adaletsizlik gibi insan veya hayvan hakları konularında dolaylı dolaysız politik mesajlar veriyor. “Yüzsüzler” serisi resimlerinde ise Rönesans dönemi resimlerini sadece vücutları yok edip pop renklerle boyayarak klasik ve çağdaş renk ve kompozisyon zıtlığını oluşturuyor..
Kerim Yetkin, pentürün statükosuna bir anlamda baş kaldırırken, kullandığı farklı teknikler ile dokuda fırça darbelerinden ziyade, kesikler, yarıklar ve silmeler ile geçişler elderken, kimi zaman yalın, kimi zaman da bütün içindeki grift anlatım şekliyle izleyicinin öze, çok derinlere gitmesini arzuluyor. Bu yansımalar, sanatçının bazen oldukça geniş tuval yüzeylerinde, bazen de parça bütün ilişkisini irdelediği küçük boy onlarca eserden meydana gelen çoklu kompozisyonlarında muhteşem bir armoni içinde karşımıza çıkıyorlar.
Nurdan Likos, bir hikaye anlatıcısı gibidir. O hikayeyi her figürde, her tuvalde baştan yazar. Kendi zihin salonlarından geçirdiği duygularını, düşüncelerini, yorumlarını sunar. Kadın hikayelerinden yola çıkar sanatçı. Feminist bir bakış açısı yoktur ama kadın ve hayat üzerine kısa, derin ve öz farkındalıklar yaratmaya çalışır. Etkili bir sunum ile onları ön plana çıkartır ve vurgular. İzleyicilere onların hikayeleri üzerinden çözümleri anımsatarak, olaylar karşısındaki duruşunu da sergilemiş olur. Likos bütün resimlerinde obsesif bir şekilde aynı 6 rengi kullanmaktadır. Bunlar, pembe, mavi, sarı, yeşil, siyah ve beyazdır. Geleneksel kültür kodlarından yola çıkmasa bile, almış olduğu toplumsal kültür sonucunda, kadını pembe ile erkeği ise mavi ile simgeler. Kadın aynı zamanda Likos için coğrafyayı temsil eder. Sanatçı resimlerini koyu-açık düzeni içerisinde dengede tutmak ister. Siyah ve beyaz Likos için yin-yang’ı, iyi ve kötü kavramlarının birbiri ardına, birbirini izleyerek gelmesi, hayatın içindeki dengeyi temsil etmektedir. Ritm, sadece renklerle alakalı değil aynı zamanda yaşamın ritmine de bir göndermedir.
Özcan Uzkur, insanın dramını gözler önüne seriyor. Sanatçının oluşturduğu kimliksiz bedenler, birbirine savaş açmış insan bedenlerinden izler sunuyor izleyicilere. Uzkur’un yapıtlarında, lif ve kan öne çıkarak, bir yandan bedeni oluşturmak üzere bir araya gelip bir yandan ondan ayrılıyorlar. Parçalarından tekrar, tekrar inşa edilmeye çalışılan bedenler, temsil edilenin yalnızca insanlar değil, belki de onun ötesinde, insanın parçalandıkça bütünleşmeye çalışan vahşi doğası olduğuna işaret ediyor. Birleştiği anda tekrar dağılmaya başlayan beden, belki de kendi bedenine yabancılaştığını ve hiçbir zaman tam bir bütün olamayacağını ifade ediyor.
Galeri İlayda tarafından temsil edilen ve birbirinden özgün işler üreten sanatçıların son dönem işleri 28 Şubat 2016 tarihine kadar Galeri İlayda’da görülebilir.

Galeri İlayda
Hüsrev Gerede Cad. No:37
Teşvikiye
Tel : 0.212.227 92 92