Nazan Akpınar ‘’Sanat Yolculuğunda 50 Yıl’’ isimli resim sergisi ile 1 – 17 Ekim 2015 tarihleri arasında Derinlikler Sanat Merkezi’nde…

İstanbul doğumlu sanatçı, Arnavutköy Amerikan Kız Kolejinden mezun olduktan sonra eğitimine İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji ve Sosyoloji bölümlerine devam etti. Ressam bir ailenin kızı olarak resim sanatıyla çok küçük yaşlarda tanışan Nazan Akpınar, İlkokul sıralarında hocası olan Hasan Kavruk’tan bu konuda çok önemli bilgiler kazanmıştır. Yükseköğretime geçtiği yıllardan başlayarak, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi profesörlerinden fresk atölyesi kurucusu, babası merhum Ayetullah Sümer’in özel öğrencileri ile birlikte temel bir sanat eğitimi gördü. Sonraları çalışmalarını babasıyla usta-çırak ilişkisi içerisinde sürdürdü ve geliştirdi. Ayrıca, Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyelerinden Atilla Tos’un desen kursuna ve kendi atölyesinde düzenlediği üstad Mahmut Cuda’nın önderliğindeki desen ve yağlıboya resim tekniği grup çalışmalarına katılarak sanatını pekiştirdi.

İstanbul ve Ankara’da birçok kişisel sergi açan Sanatçı, gerek yurtiçi gerekse yurtdışında birçok karma sergiye katılmıştır. Duvar Panoları da çalışmış olan Sanatçının yapıtları yurtiçi ve yurtdışındaki tüzel ve özel koleksiyonlarda yer almaktadır.

Prof. İsmail Tunalı’nın aşağıdaki veciz ifadesi, Nazan Akpınar’ın yapıtları ve tarzı için söylenmiş en iyi yorumdur.

‘’Nazan Akpınar’ın resminde dengeli bir ruhun stilize bir doğaya aktarılmasını görmekteyiz.’’

Nazan Akpınar’ın Resim Tarzı ve Sanat Görüşü, Temel bir sanat eğitiminin ardından resimde başlangıç noktası realizm olmakla birlikte, geçirdiği gelişme süreci kapsamında esin kaynağı doğayı stilize edercesine ayrıntılardan arınmış yalın bir üslubu benimsediği görülür.

Resme başladığı ilk yıllarda akademik düzeyde desen, portre ve natürmort çalışmalarına ağırlık verdi. Daha sonraları ise tarihe ve eski uygarlıklara olan ilgisi nedeniyle konularını Anadolu’daki Antik Şehir harabelerinden seçerek kavramsal nitelikte kompozisyonlar çalıştı. Açıkhava peyzaj çalışmaları yanı sıra İstanbul’un tarihi mekanları ile ilgili belgesel denebilecek manzara resimleri ve duvar panoları resmetti.

Şimdilerde; devam ettiği bu tematik çalışmalarının yanı sıra, yaşantısında çok önemli yeri olan Büyükada’nın doğasını ve özgün mimarisini ön plana çıkartan pastoral sayılabilecek nitelikte peyzajlar çalışıyor. Bu resimlerde figürlere veya yer yer naif öğelere rastlanabilir. Çoğunlukla canlı gök ve deniz mavisi, çam yeşili ve kırmızı toprak renginin hakim olduğu bu manzara resimlerinde Büyükada’yı duygusal bir şiirsellikle tuallerine aktarmaktadır.

Teknik açıdan ele alındığında resim temiz bir paletin, fırçaların ve kirlenmemiş renklerin ürünüdür.

Yağlıboyayı incelterek kullanır; desen, ışık, gölge ve perspektife önem verir, sade kompozisyonlar kurar.

Resimler Sanatçının duygusallığını, içtenliğini ve düzenli bir yaradılışta olmasını aksettiren, oyunlara yer olmayan bir üsluptadır. Bir yerde belki de günümüzün maddi, samimiyetten uzak, çifte standartlı dünya görüşüne bir tepki, bir başkaldırış sayılabilir.